Sayfa açılıyor (loading)...

 

Neveser Vapuru



Çanakkale’ye asker taşıyan gemi
Çanakkale savaşlarında inanılmaz bir mucize
Kahramanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz.

“Şirket-i Hayriye’nin en ünlü kaptanlarından olan Hayri Kaptan, “Neveser”in dümenindeyken yaşadığı bir olayı 1944 yılında kendisiyle görüşen Hikmet Feridun Es’e şöyle anlatmıştı:

“…. O gün, yine Kadıköy’den vapurlarımıza alabildiğimizce asker yükledik. On vapurluk bir kafileydik. Hareketimizden evvel bir telaşla gelip bütün kaptanlara mühürlü bir zarf verdi ve ‘Bunları hareketinizden sonra açarsınız’ dedi…

Kalktık… Yolda zarfı yırttım. İçinden bir tezkere çıktı. Bu tezkerede ‘Çanakkale Boğazından içeri bir düşman tahtelbahiri girmiştir. sizi torpillemeye çalışacaktır. Dikkat ediniz’ deniliyordu… Vapurumda 600 asker vardı. Derhal lazım gelen tedbiri aldık. Askere de fişekleri sürerek her an ateşe hazır bulunmalarını bildirdik. Lakin biz kıyıdan gidiyoruz ve gayet tabii olarak deniz tarafını, açığı gözlüyoruz… Bu suretle sabaha kadar yol aldık. Ertesi gün saat dokuzda Gelibolu’ya yaklaştık. Yine gözlerimiz denizde… Gemicilerimizden Pırgıç Kadri de vardiya nöbeti tutuyor.

İşte bu sırada kara tarafından düşman tahtelbahiri çıkıyor. Yolumuzu tetkik ediyor. Mesafeyi ölçüp bizi torpilliyor. Pırgıç Kadri, 100 metreden bunu görmüş. ‘Bize doğru bir şey geliyor’ diye bağırdı. Bir de ne göreyim; torpil….. Hem de böyle 100 metre gibi yakın mesafede, bütün hızı ile üzerimize gelmekte…

Son derece ümitsiz bir vaziyet… Torpil sancak tarafından geldiği için her şeye rağmen bir sancak alabanda yaptım. Asker de fişek sürmüş, hazır ya… Hepsi ateş etmek için geminin bir tarafına yığıldı. Vapur, muvazenesini bozup bir tarafa doğru alabildiğine yattı. Bu suretle su kesimi tahtelbahircilerin tahmin edemeyecekleri kadar azaldı. Torpil altımızdan geçti gitti. Bu fevkalade bir şeydi, hemen etrafa haber verdik. Böyle yüzde yüz batışla nihayetlenecek müthiş bir badireyi atlatıp Gelibolu iskelesine geldiğim zaman uzaktan ağzı köpürmüş bir atın dört nala sahile doğru koştuğunu gördüm. Üzerinde genç bir mülazımısani vardı. Süvari, vapurun hizasına gelince durdu ve bağırarak sordu:

‘Şimdi gelen vapurun kaptanı kimdir? Çabuk söyleyiniz…’

Cevap verdim: ‘Benim…’

Hemen kaputun cebinden bir şişe konyak çıkardı: ‘Öyle ise bunu iç…’ dedi…

Konyak soğuktu, güzel bir hediyeydi, ama nereden geliyordu?

Süvari izahat verdi: ‘Kumandanımız Mustafa Kemal Bey sizi tepeden seyrediyordu. Vapurun torpillendiğini gördük. Ha gitti ha batıyor diyorduk. Sonra hayret verici kurtuluşunuzu görünce Kumandan vapurun kaptanını merak etti ve bu şekerlerle konyağı gönderdi…’ dedi…